Trabzon’dan Batum’a…
Bir Ocak sabahı Trabzon’dan hareketle Batum’a doğru yola çıktık. Mevsim gereğini yapıyordu; hava yağmurlu ve soğuktu. Ama maceraperest insanlar için bu gibi şartlar hiçbir zaman olumsuz kabul edilmez ve bizim için de öyleydi. Velhasıl yola çıktıktan yaklaşık 100 km sonra Rize’yi geçtik ve bir dinlenme tesisinde mola verip kahvaltı ettik. Devamında Arhavi’yi de geçtikten sonra Sarp Sınır Kapısı’na vardık. Gürcistan BM üyesi bir ülke. Fakat Batum Özerk Acara Cumhuriyeti’nin idamesinde olduğundan pasaport-vize gibi formaliteler olmakızın ziyaret edilebiliyor. Sadece nüfus cüzdanı ve ziyaretçi kartı ile kente giriş yapılabiliyor. Biz de önce Türk sonra da Gürcü polis memurlarının gerekli kontrollerinden sonra Batum’a giriş yaptık.
Batum kış aylarında 190.000’lik bir nüfusa sahip. Fakat yaz aylarında bu sayı 2-3 katına kadar çıkabiliyor. Halkın bütünü Gürcü ve Lazlar’dan oluşuyor. Şehrin %30’u müslüman ve geriye kalan Gürcü kesimi ise hristiyan. Öğreniyoruz ki bu şehirde özellikle son yıllarda dinlere büyük saygı var. Öyle ki şehir merkezinde dahi cami ve kiliseler bir arada boy gösteriyor. Burada yaşayan Türkler’den de öğreniyoruz ki özellikle 1991 yılından sonra yani şehirden komünizm izlerinin yavaş yavaş silinip cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra dinlere ve insanlara olan saygı daha da artmış.
Batum’un Türk tarafından girişinde yani Sarp Sınır Kapısı civarlarında daha çok Lazlar yaşıyor. Buradaki köprü, yol, kale ve evler hala Osmanlı izlerini taşıyor. Evler gerekli restorasyon işlemleri sayesinde hala sağlam ve iş görür durumda. Buradan bile Osmanlı’nın mimarideki başarısını fark edebilir ve biraz daha gurur duyabiliriz. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir husus daha varsa o da Gürcüler’in bu yapılara ne kadar saygı gösterdiği ve ne denli korumaya çalıştığıdır. Öyle ki 16. yy’da yapılan Roma, Bizans ve Osmanlı’ya şahitlik eden Gonio Kalesi dahi hala ayakta duruyor. Çoruh Nehri’nin ağzında bulunan bu kalede bir de anıt mezar bulunuyor ve Gürcü görevliler tarafından itinayla korunuyor.
Şehrin biraz daha iç kısımlarına yaklaştıkça komünizm zamanında yapılan evler göze çarpıyor. Bu evlerin içi de dışı da bire bir aynı şekilde devlet tarafından tasarlanıp yapılmış ve halka teslim edilmiş. Fakat teslim tarihinin
üzerinden yıllar geçtiği için evler artık yıkılmaya yüz tutmuş ve açıkçası oturulacak durumda dahi değil. Fakat Gürcü halkının maddi durumu pek iyi olmadığı için bu evlerde hala yaşayan insanlar var. Batum’da en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Yol kenarında bulunan okaliptus, çay ve narenciyeler hemen göze çarpıyor. Burada yetişen ürünler oldukça doğal ve lezzetli. Fakat Batum’un dış ticaret havzası dar olduğundan yetiştirdiği bu ürünler pek ihraç edemiyor ve çaresiz bir yoksulluk yaşıyor.
Gezimizin devamında 5000 çeşit bitkinin bulunduğu Batum Botanik Bahçesi’ne gittik ve burada rehberimiz tarafından ilginç bir bilgi aldık. Meğer Türkiye’de Artvin ve Rize bölgelerinde yetişen çayın tohumları yıllar önce bu botanik bahçeden alınmış. Yani bizim yıllardır Rize çayı olarak bildiğimiz çayın asıl vatanı Batum’muş. Buradan da ülkemizin özellikle kuzeydoğusunun Gürcüler’le ne denli etkileşim halinde olduğunu anlayabiliriz. Şehrin merkezine doğru ilerlerken Batum sizi içine çekmeye başlıyor. Lüks hoteller, gazinolar, sıradışı yapılar, heykeller ve daha bir sürü şey. Batum son yıllarda ‘Yeni Las Vegas’ parolasıyla yola çıkmış ve bunu bence çok iyi bir şekilde başarmış. Şehir merkezindeki yapılar dudak uçuklatacak cinsten ve çoğu 2000’li yılların başında yapılmış. Yani şehir bu görkemli atmosferi kazanalı çok da uzun zaman olmamış. Daha da ilginci buradaki lüks hotel ve gazinoların neredeyse tamamı Türk müteahhitler tarafından yapılmış. Türkiye’deki kumar yasağı Türk yatırımcıları buraya yönlendirmiş. Gürcü halkının yoksul olduğunu belirtmiştim. Bu nedenle gazinolarda kumar oynayanların da neredeyse tamamı Türk zengin iş adamları. Gürcüler bu gazinolara genellikle çalışmak için girebiliyorlar. Gazinolarda iki tür müşteri bulunuyor. Bir grup masalara oturup(Masaya en az 200 dolarla oturabilirsiniz.) ‘blackjack’ tarzı oyunlar oynuyor. Diğer grup ise makinelerde ‘slot’ vb. oyunlarda şansını deniyor. İçerde bol miktarda alkol ve sigara tüketildiğinden ortam biraz esrarlı. Fakat içeriye tavandan yapılan havalandırma siste
mi yardımıyla sürekli oksijen basılıyor. Bu sayede içerideki duman dışarı atılıyor ve oksijen sayesinde de müşterilerin ayık kalması sağlanıyor. Ayık kalan bir kumarbaz da daha iyi konsantre olup oyundan sıkılmıyor ve daha uzun süre masada kalarak gazinoya daha çok para kazandırıyor. Unutmayın; kumarda daima kumarı oynatan kazanır.
Batum Türkçe’de ‘bataklık’ anlamına geliyor. Sebebi ise buranın toprak yapısı ve iklim özellikleri. Fakat şehirdeki yol çalışmaları bataklık kelimesinin maziye karışmasını sağlamış. Sokaklar taş ve ışıltılı mermerlerden oluşuyor ve oldukça da temiz. Sokağa çöp atmanın ciddi cezai yaptırımları var ve polisler tarafından şehir sürekli gözetim altında. Batum’da ekonominin önemli bir kısmı polislere ayrılmış. Memurlar arasında en yüksek maaşı polisler alıyor. ( 1000 dolar) Bu sayede şehirdeki rüşvet, kaçakçılık ve yolsuzluğun önüne geçilmek amaçlanmış. Burada alkol, sigara ve petrol çok ucuz olduğundan geçmiş yıllarda kaçakçılık faaliyetleri yoğun bir şekilde gerçekleşiyormuş. Fakat Gürcü ve Türk hükümetleri el ele vererek kaçakçılığı önemli ölçüde azaltmışlar. Bu ürünlere iki ülke tarafından gerekli kotalar konulmuş ve kaçakçılık kontrol altına alınmış. Batum’da hayat akşam saatlerinde başlıyor. Gündüz sokakta çok az kişiye rastladık ama gece Batum daha bir güzelleşti sanki. Hem devasa binaların ışıltısı hem de şehrin kalabalığı bir anda ortaya çıkıverdi. Şehrin en hareketli noktaları ise Piazza Meydanı ve Medea Heykeli civarları. Buralar kimileri için buluşma noktası kimileri içinse sosyal faaliyet alanı. Medea demişken size biraz da bu heykel hakkında bilgi vermek istiyorum. Heykel şehrin oldukça merkezi bir yerinde ve devasa büyüklükte bir kadın heykeli. Kadın yani Medea elinde 1 milyon Lari değerinde altın kaplama bir koç tutuyor. Koç, Yunan mitolojisinde bolluk ve bereketi temsil ediyor. Bu heykelin çok ilginç de bir hikayesi var. Meraklılarının okumasını tavsiye ederim. Ben hikayenin uzunluğu gerekçesiyle yazımda buna yer vermedim.
Uğur Toker